Kaş’ta Yeni Bir Hayatın Kapısı: Bir Tatilin Dönüşüm Hikayesi - Bölüm 2 | Kastan Dünyaya

“Kaş’a Göç Hikayemiz” Serisi - Bölüm 2
Yıl boyunca beklediğimiz o an gelmişti: yıllık iznimiz. Bu kez tatilden beklentimiz sadece dinlenmek değildi, belki de hayatımızın yönünü değiştirecek bir kararın eşiğindeydik. Yola, içimizde kıpır kıpır bir heyecanla çıktık. Bu yolculukta amaç sadece tatil değil, aynı zamanda gelecekteki yaşam hayalimize bir adım daha yaklaşmaktı.
İlk durağımız Salda Gölü oldu. Yol boyunca geçtiğimiz köyleri not aldık, doğayı içimize çeke çeke ilerledik. Salda’nın turkuaz sularını görmek büyüleyiciydi; keşke hak ettiği değeri tam anlamıyla görebilseydi.
Oradan Fethiye’ye geçtik. Tanıdık, samimi bir butik otelde 4 gün kaldık. Yerel halkla sohbet ettik, farklı köyleri gezdik, fikirler topladık. Bu sürece girdiğimizde hep aklımızın bir köşesinde Kaş vardı ama “orada yaşanmaz, çok pahalı” diyerek öteleyip durduk.
Derken Kaş’a doğru yönümüzü çevirdik. Bayındır Köyü’nde bir “çamur ev” kiraladık. Bu ev, minimal tasarımı ve içindeki piyano dahil her detayıyla bizi büyüledi. Ev sahibine ulaşmamızda kolay oldu köyde tanıştığımız insanlar sayesinde.
İlk gece ürkütücüydü. Karanlık, sessizlik ve bilinmezlik… Şehirde edindiğimiz korkular bir bir yüzeye çıkmıştı. Ama sabah, mis gibi bir doğa kokusuyla uyanmak ve sessizlikte kahvaltı etmek… Bu duygunun tarifi yoktu. Gün içinde köyü keşfettik, akşam ise komşu evin damındaki bir telefon ışığı bize yalnız olmadığımızı hatırlattı. 😊
Zamanla köy yaşamına adapte olmaya başladık. Evin kilidi bile yoktu. Anahtarlar kapının üzerinde duruyordu. Bu güven duygusu, bize çok uzaktı ama derin bir huzur da veriyordu.
Köyde tanıştığımız Emel Abla ve Mehmet Abi bizi evlerine davet etti. Sohbet ettik, yerel kültürü ve köy hayatını onlardan dinledik. Tatilimizin son gününde onlarla birlikte Gömbe Yaylası’na doğru yola çıktık. Yolda Emel Abla’nın annesini arayıp “sana misafir getiriyorum” dediğini duyduğumuzda şaşkınlık içindeydik. Bu içtenlik, bu hazırlıksız ama candan misafirperverlik bizde derin izler bıraktı.
Gömbe’de dondurma, kar şerbeti, buz gibi sular… Hepsi unutulmazdı. Ama asıl unutulmaz olan, Emel Abla’nın annesinin hazırladığı o sıcacık köy sofrasıydı. Bahçeden koparılmış kavunlar, taze pişmiş pişiler, kendi yaptıkları peynir ve bal… Ve elbette ki elleriyle ceviz ayıklayıp önümüze koyan bir Anadolu annesi…
Ayrılık vakti geldiğinde gözyaşlarımızı tutamadık. Kucaklaştık, vedalaştık. Arabamız taze meyve-sebzeyle, kalbimiz ise bambaşka duygularla doluydu. O an ikimiz de aynı şeyi hissettik: Biz artık yaşamak istediğimiz yeri biliyoruz. Kaş ve çevresi, hayalini kurduğumuz sade yaşamın tam karşılığı.
Kaş’a göç hikayemiz burada bitmiyor, bir sonraki bölümde yeni yolculuğumuzun detaylarını paylaşacağım...
Yorumlar
Yorum Gönder